5.11.2007

Kendime Giden Yol

*

çok kere gidip geldiğim
kendimde durup kainatı seyrettiğim,
bir yol var oraya giden.
depakin yok
serequel yok
aşk var merhamet
içinde birazda öfke en delisinden.
şeytanların yanlarından ardlarından geçerken
söylediğim şiirleri
kulaklarına fısıldadığım hastalarım var.
iyileştirdiğim iyileştikçe dağlar,
ovalar var.
ama işte ne yaparsın
deli demeseler
dediklerimi dinleseler
vermeseler şu ilaçları
kendin olma demeseler.
bakalım ne kadar devam edecek bu ilaç mahpusluğu.
çok yemek.
gevşek.
çok uyku ve az kimlik.
sabır gerektirir bu halim.
sabredeceğim bende ki onu iyi bilirim.
hesabını soracaklarımın hesabını sormayıda
Rabbimden öğrendim.
ya bu dünyada ya ahirette,
başımdaki tacı görünce herkes
of diyecek ne yaptık biz.
böylesi bir kula neler çektirdik biz.
aleyhte böyle bir abdullah varken
ne yaparız biz.
evet diyeceğim öfkemi yuta yuta,
bunlardı bana ilişenler,
hakkımı yiyenler,
iman etmeyenler bunlardı.
hele şunlar diyeceğim,
merhamet ede ede yanaştıklarım,
firavun soyu
karun nemrut nemrude ve şeytaniler,
beni hiç dinlemediler,
üstelik üzerimde tepinmek istediler.
o zaman ateşin sıcaklığını yüzüme bakarken hissedecekler.
sorulacak bana şefaat ettiklerin kimler,
Vekilim velim Sensin Ya Rab diyeceğim,
izin verdiklerin.



*

8.06.2007

Merve ve Safa

*

Yüzüne bakınca konuşan ses
beni sana rapteyleyen
beraber sabredelim diyen

Ağır aksak kulağıma tanıdık gelen
MerveSafa arasında gelip giden
ve yedincide Zemzeme kavuşup içen

Ben Merve Sen Safa
kavuşunca
bulduğumuz kuyudan
herkes içsin diyen
Ses'ti
beni sana rapteyleyen


*

İRİS ÇİÇEKLERİ

*

taktir etme arzum her kabarışında
hastanede buluyorum kendimi
oyunlar oynarken akıl hastalarıyla
laleler koparıyoruz iris çiçekleri
Van Gogh'un bahçesinden
odasında vazosuna koymak için yine
oynayacak oyun kalmadığında
çıldırıyor doktorlar
artık tamam
gidebilirsin!
efendisinin bir buyruğu sayardım bunu
bırakmak isteseydim akıl oyunlarını
ve çağlayarak yansıtmayı
tüm parlaklığını koğuşların


*

Çağrı

*

dağlar toprak ve tüm kainat
sırrı sır olarak bilebildim
gelin bana bakın tekrar bakın
coşkuyla yanarken geldi başıma gelenler
paylaşırken doldu tüm boş yerlerim
şiir yazarken ettiğim tüm dualar
gelin bana bakın tekrar tekrar
artacak sizi gördükçe coşkum
ne sıkıntınız varsa alınca olacak
olmasını istediklerim...

*

FİLM yazmak YALANDIR ABİ!

*


“Yazmak ağırlığını taşıyabilen için onu
hem kendine hem dile hem de nesnelere açar.”

“Yazmak uzun bir yürüyüşe başlamaktır.”

“Yazmak yağmur altında maşrapayla su toplamaktır.”



Daha yazmanın ne demek olduğuna dair söylenen çok şey var. Aklıma gelen bunlar. Titizlik edip kitaplar karıştırsamıydım. Karıştırsaydım ne olurdu. Hayatımın bundan sonraki kısmı kitap karıştırarak geçebilirdi mesela. Nerden çıktı peki bu alıntılar.

Yazmak üzerine düşünmek sinema konuşurken bizi ilgilendirebilir mi?

Yazmak üzerine düşünmekle sinema üzerine düşünmek arasında bir farkın olabileceğini düşündüğümde film yapılabileceğini düşünmüyorum. Bir memlekette yazmak denen şeyin üzerine nasıl eğiliniyorsa sinemanında üzerine aynen öyle eğinildiğini ortada çünkü. Peki yazmakla alakalı yukarıdaki alıntıların başındaki ‘yazmak’ yerine ‘sinema’ yazsak ne olur.

S)“sinema ağırlığını taşıyabilen için onu hem kendine hem dile hem nesnelere açar.”
N)“sinema uzun bir yürüyüşe başlamaktır.”
M)“sinema yağmur altında maşrapayla su toplamaktır.”


S) sinema denen şeyin ağırlığı olan bir şey olduğu, hafif olmadığı, ağırlığı oranında, taşınmasınında önem arzettiğini anlamına geldi S. Bu uğraştığımız alanın bize yüklediği sorumluluğun, ciddiyetin, işin üstüne söylenmiş. İş öyle alelade bir iş değil yani.
Sonra bütün bunları aklında tutan ve öyle hareket eden için bir kaç avantaj kapısı açılıyo; kendine, dile ve nesnelere doğru.
Dile açmasını sanat olmasıyla insanı alelade bir dil anlayışından koruyacağını, dilin özüne yaklaşmaya zihinsel olarak hazırlanacaktır diyebiliriz. Dillerin kime ait olduğunu anlamak adına yapacağımız yolculukdan bahsediyorum tabiki.
Kendine açması insan dilden öğrendiği gibi kendinden de öğreniyor. Ya da kendini daha iyi bilen bazı şeyleri daha iyi biliyor. Kimden geldiğini ve kime döneceğini anladıkça güzele olan mesafesinin azaldığını hissediyor.
Nesnelere açmasına gelince ekrandaki her hareketin objenin özel bir öneme haiz olduğunu anlatan teorik kitaplardan bahsetmek yerine insanın algı sınırını eşyanın özüne yönelterek genişletecek şeyde sinema yardımcımızdır demek daha iyi.


N)“sinema uzun bir yürüyüşe başlamaktır.” Nuri Pakdilin bir sözü bu aslında yazmak hakkında. İlkini kim söylmişti hatırlamadım şimdi. Nuri pakdil okumayı da yazarıyla bir kaç hafta ortadan kaybolmak olarak tanımlamıştı. Film izlemek yönetmeniyle bir kaç saat ortadan kaybolmak demektir. Güzel oldu. Sinema öyle uzun bir yol ki zaten hem gerçek anlamda bir film yıllar sürebiliyor hemde çıkılan yolculuğun aranılan şeyin peşinde, yıl hesabının yapılamadığını biliyoruz Mevlana’dan Yunus’dan.


M)“ sinema yağmur altında maşrapayla su toplamaktır.” Bu da Ali Göçer’in bir tanımlaması diye hatırlıyorum. Yağmurun ne olduğunu biliyoruz. Bereket. Maşrapayla su toplamaya gelince boş olması dolmayı umuyor olması beklenir bu maşrapadan. Dolmayı uman insan talip olan insan anlamına da gelir. Bir şeylere talip oluyoruz maşrapamızı alıp yağmur altında nasiplenerek. Nasiplendiğimizi biliyoruz çünkü yağmuru kimin yağdırdığını biliyoruz. Peki ne kadar nasipleniyoruz; bir maşrapa dolusu sadece. Harika değil mi. Bunu bilen insan büyüklenmez herhalde hiç bir zaman; Senin ile maşrapanın boyutları arasında bir kendini bilmekle sayladığın fark var. Başka yok.

Son bir alıntı Picasso’dan, “sanat hakikat değildir, hakikati bulmamıza yaraya yalandır.” Sinema nedir. Bilmem. Yalan mıdır? Yalandır abi! Ama bu yalanın hakikat olmadığını kim söyleyebilir. picasso. söylesin. bizce sanat Hakka yapılan hakiki bir yolculuktur. o kadar...


bunu da yazdıydım bi zaman...

*

Biz ve "ben"

*

Modern zamanların içinde bulunduğu durumu anlamak anlatmak için “Biz” ve “ben” kavramlarını ele alabilir, buradan “aynîlik” ve “ayrîlik” kavramlarından faydalanarak durumu özetleyebiliriz kanısındayız. Bu işe girişmeden evvel kavramların tanımını yapmak kavram kargaşasını engelleyecek, meramımızı anlatırken de bizim kavramlardan ne anladığımızı netleştirecektir. Zira üzerinde konuşacağımız tartışacağımız kavramları sarih bir biçimde açık seçik ortaya koymaz isek boşa konuşmuş oluruz. Bizim tanımlarımızın kabul görüp görmemesi okurun insafına kalmıştır. Ama bizim için bu tanımlamaları yapmak ve muğlaklıktan şiddetle kaçınmak bir zorunluluktur. Biz “Biz” diyenlerin tarafındayız. Asla bir tarafsızlık söz konusu değildir bu makalede. Kesinlikle tarafız ve taraf olmanın tüm sorumluluklarını üstlenerek ve güzelliklerini ümit ederek yazmaya başlıyoruz.

Modernizm özetle tüm iradî tercihlerini batıldan yana, nefsten yana, şeytani olandan yana kullanmış bir kültürün geldiği bir nokta, bir durak, bir bataklıktır. Bunu insan fıtratından olan nefsi yani “ben” diyen nefsi ve “ben” deyip kibirlenerek Hakka asi olan iblisi anlatarak daha iyi anlayabiliriz. Buradan kelamı “ayrîlik” kavramına bağlayabiliriz.

Burada karşımıza çıkan kavramları da bir bir tanımlar isek, nefs insanın içinde midede onu dünyaya çeken, dünyevi heves ve hevaya davet eden, kötülüğü emredip hakikatten men etmek isteyen, ölene dek hakikate muhalif bir öğedir. İnsan fıtratı üç şeyden kaimdir; Akıl, kalp, mide. Yani düşünmek, akletmek; sevmek, iman etmek; dünyayı arzulamak. Yani özetle nefs kalbin hakikate doğrulmasına muhalif fıtratın bir öğesidir. Aklı da şerre, bir iki saniye olsun düşünmemeye davet eder. Bütün günahlar, zülümler, haksızlıklar nefse uyulmasından neşet eder. Kir ve çirkinlikte nefsin yöneldiğidir.

Gelelim iblise. İblis Hz. Adem’e secde etmesi üzre gelen Emrullaha hep “ben” diyerek kibirlenip asi olmuştur. “ben” ateşten yaratıldım. O ise topraktan. “ben” ondan üstünüm diyerek kibirlendi ve tamamen bir nefs; yani şeytan haline geldi. Ve tevbe de etmedi. Nefs zaten tevbe etmez. Tevbeye muhaliftir. Burada iblisi de ne olduğunu söyledik.

İşte modernizm iradî tercihlerini bu nefs ve iblisten yana kullanmış bir kültürdür. Bunu anlamak o kadar da zor değil. Her şeyin merkezine “ben” i koyan hümanizmin ne olduğuna sıradan bir tanımına bile bakarak bunu anlayabiliriz. Her şeyin ölçüsünün insan olduğu bir anlayış modernizm. Yani aslında Hz. Adem’den bu yana Hakkı hakikati tanımayan kafirlerin hep yapageldikleri şey. Yani modernizm tamamen bir gavurluk, kafirlik. Ama modernler bunu Aristotalese dayandırmakta. Yani hakikati güzelliği eşyanın içinde kabul eden hatta eşyanın kendisinde kabul eden Aristotales tüm hakikati dünya olarak belirtmiş ve kafirlerde bu anlayışı kolayca tercih etmişler ve tüm yaşamlarını da bu küfre göre düzenlemişlerdir.

Konuyu dağıtmadan toparlarsak buradan “ayîlik” kavramına bağlanabileceğimizi söylemiştik. Nefs ve şeytanın ben farklıyım, ben üstünüm diyerek kibirlenmesini anlattık. Şeytan böyle yaparak kovuldu ve yalnız kaldı. Hem Allah Teala tarafından lanetlendi. Yani Yaradanı, Rabbi iblisi yalnız bıraktı. İşte modern birey de aynen bu şekilde kibirlenerek ben farklıyım, ben üstünüm demekte. Bu durum onun hemen her varlıktan farklı ve üstün olduğu yalanını salık veren nefsin bir semeresi. Bu durum onun Rabbi tarafından yalnız bırakılmasına sebep olmakta, her türlü cemaat, toplum, birliktelikten de kendisini uzaklaştırmış olmakta. Ben farklıyım diyeek her bir beşerden kopan insan yalnızlaşmaktadır. Hatta mizahi bir biçimde yalnızlaşarak benzeşen topluluklar bile içlerinde tekrar bölünüp farklı bir kıta, “marginal” bir grup oluşturmakta. Bu birlikte hareketin yol açtığı benzeşmede hoşa gitmemekte ve yine bir bölünmeyle başka bir grup içi tekrar farklılığa ağrılığa başvurulmakta bu sürüklenme ömür boyu yalnızlığı artırarak devam etmektedir. Çünkü kafire göre insan insanın kurdudur ve herkes ayrı bir bireydir. Kimsede kimseye benzemez. Eğer benzediği durumlar varsa hemen bir farklılık bulup kendini bu benzerlikten azad etmesi gerekmektedir. Bu yalanın sürüp gitmesi her bir beşerin mutsuz, yalnız, kirli, çirkin, nankör, kibir ve grurun her şeyin önüne geçip rezillik çıkardığı bir duruma mahkum olmasına neden olmaktadır ki tan olarak böyledir. En büyük yanlışlık ise kimsenin kimseye faydası olmayacağı cehennemde gerçekleşecek ve ebediyen sürecek.

Şimdi ise “biz” diyen ve iradî tercihlerini Haktan hakikatten, temizden, güzelden, helalden yana kullanan bir cemaatten bahsederek iyice durumu anlaşılır hale getirelim.

Biz müslümanlar birbirimizdenizdir. Kibir bize haramdır. Yasaktır. “ben” demek yoktur. Biz demek vardır. Efendimiz bir hadisinde mealen “Mümin müminin aynasıdır.” Buyurur. Yani biz birbirimize o kadar çok benzeriz ki giderek tek vicut olur birleşiriz. Bu Yüce Rabbimiz Allah Teala’nın birliğine ve varlığına yönelenlerin benzeşmesi aynîleşmesidir. Rabbimizle, Efendimizle, her bir müminle bu benzeşme, birlik, aynîlik, bizi öylesine mutlu sevinçli kılar ki daha çok benzemek, daha çok aynileşmek isteriz. Her birimiz Peygamber Efendimiz gibi, Hz. Ömer, Hz. Ebu bekir gibi olmak ister. Bu bizi birbirini seven bir cemaat haline getirir. Sıkı sıkı saf tutan, elele veren. Komşusu açken tok yatamayacak olan bir cemaat haline getirir. Bütün dünyevi faklılıkları üzerimizden atıp güzelleşerek birbirimize benzeriz. Böylece gönüllerimiz Rabbimize yaklaşır. Böylece tüm müminler müslümanlar birbirine yaklaşır. Bu birliktelik, yaklaşma, sevgi, sevinç cennette devam eder ve ebediyete kadar sürer. Hiç bir anımızda yalnızlık, mutsuzluk yoktur.

Oysa kafirlerin yalnızlığı da, mutsuzluğu da ebediyyen artar. Hem dünyada, hem ahirette.



öyle bi makale yazmaya niyetlendiydimde vazgeçtimdi.ortaya ama böle bi yazı çıktı.paylaşalım...

*

25.05.2007

Tun-u Sinem last poetry

*

sana böyle demiştim ya
ben ne biliyim.
nerdedir aramızdaki dağların kalbi
kulakları nerdedir derdimizi desek belki..
yok ama ben bulamıyorum
o kardeşlerime diyecek birşey
peki ama ya sana neden bulamıyorum?
hala ve sana yakınlaşamazken toplamım.
yok kime söylersin sen derdini ben
bencağızım nerden bileyim.
kırılan kalbim yine hep aynı şarkıyı söylerim.
ya sen başkasın ben başka derim...
ya da seviyorum seni be işte derim.
derim ya nerdedir senin kalbin ben nerden bileyim.
bir söz etsen şöyle bi kunuşsak derim
konuşursun sen kalbinden
gel benimle gidelim derim.
değilse zaten ne diyim.
selametle yoluna git derim.
bilirim zorla güzellik olmaz ki
dağların diline destan olsam derim.
gömüldüğün dolapdere kuyusundan seni
çıkarsam güneşe çıkarsam
isterim.
yok ama bilirim
iyi bilirim
zorla güzellikten çıkmaz bişey bilirim.
ama belki öğretirim.
sevmeyi belki cesareti
belki sımsıkı sarılmayı istetirim.

duamı böyle eder karşına dikilirim.
peki ama konuşmassan ya
nerden konuşur dudakların kimi öper
nerden bilirim.
canın hiç sıkılmasın isterim tabi ama
sıkkınlığın bereketini iyi bilirim.

olsun be!
yolunda hallolunsun herşey ki
Takdir-i İlahi gözüme görünsün isterim.
isterim ki çok
çok bilirim
duadır hepsi
olsun ne olurki şiirin içinde olsun
varsa günahı affımı dilerim.


*

24.05.2007

Paylaşamamak (kısa film senaryosu)

*
(snopsis-paylaşamamak uzun bi yalnızlığın, ilahi bir birlikteliğin başlangıcıdır.)
sahne bir- ötobüste alinin başı cama yaslıdır. otobüs kalabalık içerisi havasızdır. dışarıda yağmur yağmaktadır. buğulanan cama ali pramitler çizmektedir.
sahne iki- ali kafasını camdan kaldırıp etrafına bakınır. o an otobüsün kapısı açılır.herşey huzurlu bir dinginlikte akmaktadır. inenler binenler olur.
sahne üç- ali kendi durağına gelmiştir. iner. ıslak caddelerde yağmurun altında evine giderken yolda su birikintisine ışık yağdığını görür. ( bu yağmurlu havalarda ışıkla suyun bir oynudur.) ali buna dikkatle bakar.
sahne dört- ali kendi kendine gölete ışık yağdığını söyler. heyecanlanıp etrafına bakınır.
- ali bunu birileriyle paylaşmalıyım diyerek sağa sola yavaşça koşuşturur. kimseyi bulamaz. üzülür. evinin yolunu tutar.
sahne beş- ali eve varır. hüzünlü bir yüz ifadesiyle eve girer. sonra yüzünde ümidi anımsatan bir ifade ile gülümser. annesine dönerek;
- "anne dışarıda su birikintisine ışık yağıyordu. harikaydı. görmeni çok isterdim!" der. ama annesinden beklemediği bir cevap alır. cevap aynen şöyledir;
- "saçmalamayı bırak. yemek hazır...
sahne altı- ali üzülerek dona kalır. sonra sessiz sessiz yemeğini yer.
*

19.05.2007

Tur-u Sina Dağı

*

aşağıda linktedir
dilime destan olan yüce dağ.
özdeşlik kurakura benzediğim dağ.
aşkından eriyen.
öfkesini yüreğine gömen.
garip.
yanık.
ilticakar dağ.
şeklinse şeklin
şemalinse şemalin
yüreğinse yüreğim.
benzerim kelamullahı duyup eriyene
ben benzerim
eşinin hasretini yüreğine gömen dağı ben severim.
sabrı kendini canavar
patlamaya hazır volkan yapan dağı
sordurtan dağı ben severim;
bunun içinden ne çıkacak ki?
dedirten dağa benzerim.
ne var nen varsa içinde Tur-u Sina
tunu sina olarak ben isterim.
arkadaşın sırdaşın olmak.
yol almak zirvelerinde
o şekilsiz şemalsiz suratına bakmak isterim.
daha neler isterim neler isterim.
zirvende bir kez olsun Rabbimi duyup
senin gibi olmak
unufak olan eşin gibi
bir eşe koca olmak.
seni eriten aşkı yaşadığımı
yalnız olmadığını sana haykırmak.
o Koca Musa Aleyhisselamı sırtımda
senin onu taşıdığın gibi
taşımak isterim.
ona hitaben ki kelamı duyup senin gibi
aşkımdan erimek hemde eriyememek isterim.
ne haldesin yüce dağ ne haldesin
bir söylesen konuşsanda yükünü almak
seni rahatlatmak.
sırdaşın olmak isterim.
yeni duam
büyük yüküm bu olsun benim.
sonra ben dua ederim.
Rabbim alır senin yükünü benim üzerimden.
hafif hafif düğününde şarkı söylerim.
Tur-u Sina evlende
bir kez olsun içindeki güzelliği
gülümsemende göreyim.


*

Dünya Yalan Söylüyor

*

bir derdim var artık
tutamam içimde
gitsem nereye kadar
kalsam neye yarar
hiç anlatamadım
hiç anlamadılar
herkes neden düşman
herkes neden düşman
unuttuk hepsini
ruhun nefesini
gelme yanıma sen
başkasın ben başka.


mor ve ötesi


*

18.05.2007

Özgürlük

*

sen
biten bir filmsin artık.
eğer bitmek istersen!
istedin.
bittin.
şindi gitmelisin.
yoluna gitmelisin.
yolumdan çekilmelisin.


*

Anlamak

*


insandan bana yar olmaz.
kalbimi kıranların haddi hesabı olmaz.
yüzümü pençeleyen caniler eksik olmaz.
yar olmaz insandan bana yar olmaz.
ama
karamsarlık bana yakışmaz.
savaşı bırakmak bana yar olmaz.
ama
zorla güzellik de olmaz.
hem savaş olmaz
hem barış olmaz.
ne halden ne hale koysam kendimi yine olmaz.
ama
karamsarlık bana yakışmaz.
duasız durmaz bu dudaklar yoksa
Rabbime yar olmaz.
eli ayağı düzgün de Ya Rabbi
neden bana koşanı bana hiç yar olmaz.
kovaladıklarım hep kaçar
hiç yüzüme bakmaz.
duranlar konuşmaz.

yalnız olmaz
eşsiz olmaz
ama
insandan bana yar olmaz.
zorla güzellik olmaz
ama
karamsarlıkta bana yakışmaz.
dua etmeyen bir dudak
Yaradanına yar olmaz.

ver bana Allahım bir eş ki
sımsıkı kucaklar,
öper eşlerinin Efendimi öptüğü gibi,
nasip olur belki,
bende öperim onu,
Efendimin eşlerini öptüğü gibi.


*

16.05.2007

Hakkımızı isterken

*

ve çocukken dediydik,
Ulan!
senin canın can da
benim ki patlıcan mı?
ne haklıydık da
sonra bunu demeyi unuttuk.
ama artık hatırımda,
benim canım patlıcan mı ya!



*

15.05.2007

Neşe

*

Orhan ûlennn!
Pamuk Orhannn!!!


*

Aşk

*
Efendim yağmur istedi,
yağmur geldi,
Medine sular seller gibi,
Rabbim Allah bekledi
Şimdi Muhammed dua edecek dedi.
Efendim dua etti.
Rabbim Allah bu duayı bekledi.
Rasulullahın duasını bekledi.
O'nu bekledi.
"çevresine Ya Rabbi, çevresine..."
diyen Efendimdi.



*

20.04.2007

Kolaylaştırınız!

*

yaa ne diyim
herkese kolay gelsin.
zira evlenmek
çocuk sahibi olmak
kolay iş değil.
hizmetinizdeyim.
benden öğrenin.



*

16.04.2007

12.04.2007

Cebbarül Mütekebbir

*

zorla oldu ama
güzel oldu.
ne yapalım böyle oldu.
etmediğiniz
davete icabeti ettirdik size.
istemediğiniz güzellikleri isteddik size.



*

7.03.2007

Andımız

*

türküm, doğruyum, çalışkanım.
ilkem, küçüklerimi korumak, büyüklerimi saymak,
yurdumu, milletimi özümden çok sevmektir.
ülküm; yükselmek, ileri gitmektir.
ey Halil İbrahim!
açtığın yolda, gösterdiğin hedefe, hiç durmadan yüriyeceğime and içerim.
varlığım türk varlığına armağan olsun.
ne mutlu türküm diyene!
iyi dersler arkadaşlar.


( oh be, şöyle gönül rahatlığıyla andımızı okumakta nasip oldu.
Elhamdülillah!, t.h.a.)


*

El-ADL

*

Rabbim Allah Celle Celalühü
en çok adaleti sever.
Bizde adaleti severiz.


*

6.03.2007

Yalan Söyleme!

*


"CHP'li vekil, felaket senaryosu çizince hemşehrileri vekili tersledi.

Bursa'da düzenlenen Bayburtlular Gecesi'ne katılan CHP İstanbul Milletvekili Berhan Şimşek, beklemediği bir tepkiyle karşılaştı.
Şimşek, "Türkiye, Kurtuluş Savaşı yıllarından daha beter felaketler yaşıyor." deyince hemşehrileri müdahale etti:
"Yalan söyleme,
Türkiye'nin durumu gayet iyi.
Hiç olmazsa bu gecede siyaset yapmayın.(yalan söylemeyin demek istiyor, t.h.a.)"
Şimşek, tepkiler üzerine sözlerini yumuşatarak memleketi Bayburt'a özgü fıkra ve espriler anlattı."

:)

(zaman gazetesi, 06.03.2007)


*

5.03.2007

İstiklâl Marşı

*

Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak
Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak.
O benim milletimin yıldızıdır parlayacak!
O benimdir, o benim milletimindir ancak!

Çatma, kurban olayım, çehreni ey nazlı hilal!
Kahraman ırkıma bir gül... ne bu şiddet, bu celâl?
Sana olmaz dökülen kanlarımız sonra helal.
Hakkıdır, Hakk'a tapan milletimin istiklal.

Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım;
Hangi çılgın bana zincir vuracakmış? Şaşarım!
Kükremiş sel gibiyim, bendimi çiğner, aşarım.
Yırtarım dağları, enginlere sığmam, taşarım.

Garbın âfâkını sarmışsa çelik zırhlı duvar.
Benim iman dolu göğsüm gibi serhaddim var.
Ulusun, korkma! Nasıl böyle bir imânı boğar,
'Medeniyyet!' dediğin tek dişi kalmış canavar?

Arkadaş, yurduma alçakları uğratma sakın;
Siper et gövdeni, dursun bu hayâsızca akın.
Doğacaktır sana va'dettiği günler Hakk'ın,
Kim bilir, belki yarın, belki yarından da yakın.

Bastığın yerleri 'toprak' diyerek geçme, tanı!
Düşün altındaki binlerce kefensiz yatanı.
Sen şehid oğlusun, incitme, yazıktır, atanı.
Verme, dünyâları alsan da bu cennet vatanı.

Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki feda?
Şühedâ fışkıracak toprağı sıksan, şühedâ!
Cânı, cânânı, bütün varımı alsın da Hudâ,
Etmesin tek vatanımdan beni dünyâda cüdâ.

Rûhumun senden İlahî, şudur ancak emeli:
Değmesin ma' bedimin göğsüne nâ-mahrem eli!
Bu ezanlar-ki şehâdetleri dinin temeli-
Ebedî yurdumun üstünde benim inlemeli.

O zaman vecd ile bin secde eder -varsa- taşım.
Her cerîhamdan, İlâhî, boşanıp kanlı yaşım;
Fışkırır rûh-ı mücerred gibi yerden na'şım;
O zaman yükselerek arşa değer belki başım!

Dalgalan sen de şafaklar gibi ey şanlı hilâl!
Olsun artık dökülen kanlarımın hepsi helâl.
Ebediyyen sana yok, ırkıma yok izmihlâl;
Hakkıdır, hür yaşamış, bayrağımın hürriyet,
Hakkıdır, Hakk'a tapan milletimin istiklâl!

Mehmet Akif Ersoy

( Bu ne güzel söz!, t.h.a.)

Savaşa Evet

*

savaşsız bir dünya değil.
Haksızlığa karşı
savaşılan bir dünya.


*

5.02.2007

Bizim Takım Süper

*

Mevlamız Allah Celle Celalühü
Efendimiz Muhammed Rasülullah
Babamız Hz. Adem
Atamız Halilullah
Ayırdetmeden birini birinden
Sevdiğimiz tüm Peygamberler
Cibril-i Emin
ve
Melekler
Ashab-ı Cennetten
Ensar ve Muhacirin
Uhuddan Bedirden Şehitler
biryanda muttakiler
salihler salihalar
müminler mümineler
muhlisler
muhsinler
alimler
tevbekarlar
aşıklar
Rabbimizin rahmet eylediği
Efendimizin şefaat eylediği
abdullahlar
tertemizler

yok bizi altedebilecek
var diyen varsa
İnşallah
bir üflesek yeter.



*

30.01.2007

Harbde Zikir

*


Zakir asker
Türkler
Düşmana
Allah Allah
nidasıyla varanlar
haydin yarenler!
Allah bizimle beraber
Hücuuum!
Allah Allah Allah...
Elhamdülillah.


*

20.01.2007

La İlahe İllallah

*

Allah'a kulluk
Allah'a itaat
Secde
Bir Tek Allah'a

Allah'a
Allah'a
Dua
Bir Tek Allah'a
Yaradana
Ya Rabbena
Ya Rabbena
Ente Mevlânâ
Ente Mevlânâ
Gâvmil Kafiriin

*