*
“Yazmak ağırlığını taşıyabilen için onu
hem kendine hem dile hem de nesnelere açar.”
“Yazmak uzun bir yürüyüşe başlamaktır.”
“Yazmak yağmur altında maşrapayla su toplamaktır.”
Daha yazmanın ne demek olduğuna dair söylenen çok şey var. Aklıma gelen bunlar. Titizlik edip kitaplar karıştırsamıydım. Karıştırsaydım ne olurdu. Hayatımın bundan sonraki kısmı kitap karıştırarak geçebilirdi mesela. Nerden çıktı peki bu alıntılar.
Yazmak üzerine düşünmek sinema konuşurken bizi ilgilendirebilir mi?
Yazmak üzerine düşünmekle sinema üzerine düşünmek arasında bir farkın olabileceğini düşündüğümde film yapılabileceğini düşünmüyorum. Bir memlekette yazmak denen şeyin üzerine nasıl eğiliniyorsa sinemanında üzerine aynen öyle eğinildiğini ortada çünkü. Peki yazmakla alakalı yukarıdaki alıntıların başındaki ‘yazmak’ yerine ‘sinema’ yazsak ne olur.
S)“sinema ağırlığını taşıyabilen için onu hem kendine hem dile hem nesnelere açar.”
N)“sinema uzun bir yürüyüşe başlamaktır.”
M)“sinema yağmur altında maşrapayla su toplamaktır.”
S) sinema denen şeyin ağırlığı olan bir şey olduğu, hafif olmadığı, ağırlığı oranında, taşınmasınında önem arzettiğini anlamına geldi S. Bu uğraştığımız alanın bize yüklediği sorumluluğun, ciddiyetin, işin üstüne söylenmiş. İş öyle alelade bir iş değil yani.
Sonra bütün bunları aklında tutan ve öyle hareket eden için bir kaç avantaj kapısı açılıyo; kendine, dile ve nesnelere doğru.
Dile açmasını sanat olmasıyla insanı alelade bir dil anlayışından koruyacağını, dilin özüne yaklaşmaya zihinsel olarak hazırlanacaktır diyebiliriz. Dillerin kime ait olduğunu anlamak adına yapacağımız yolculukdan bahsediyorum tabiki.
Kendine açması insan dilden öğrendiği gibi kendinden de öğreniyor. Ya da kendini daha iyi bilen bazı şeyleri daha iyi biliyor. Kimden geldiğini ve kime döneceğini anladıkça güzele olan mesafesinin azaldığını hissediyor.
Nesnelere açmasına gelince ekrandaki her hareketin objenin özel bir öneme haiz olduğunu anlatan teorik kitaplardan bahsetmek yerine insanın algı sınırını eşyanın özüne yönelterek genişletecek şeyde sinema yardımcımızdır demek daha iyi.
N)“sinema uzun bir yürüyüşe başlamaktır.” Nuri Pakdilin bir sözü bu aslında yazmak hakkında. İlkini kim söylmişti hatırlamadım şimdi. Nuri pakdil okumayı da yazarıyla bir kaç hafta ortadan kaybolmak olarak tanımlamıştı. Film izlemek yönetmeniyle bir kaç saat ortadan kaybolmak demektir. Güzel oldu. Sinema öyle uzun bir yol ki zaten hem gerçek anlamda bir film yıllar sürebiliyor hemde çıkılan yolculuğun aranılan şeyin peşinde, yıl hesabının yapılamadığını biliyoruz Mevlana’dan Yunus’dan.
M)“ sinema yağmur altında maşrapayla su toplamaktır.” Bu da Ali Göçer’in bir tanımlaması diye hatırlıyorum. Yağmurun ne olduğunu biliyoruz. Bereket. Maşrapayla su toplamaya gelince boş olması dolmayı umuyor olması beklenir bu maşrapadan. Dolmayı uman insan talip olan insan anlamına da gelir. Bir şeylere talip oluyoruz maşrapamızı alıp yağmur altında nasiplenerek. Nasiplendiğimizi biliyoruz çünkü yağmuru kimin yağdırdığını biliyoruz. Peki ne kadar nasipleniyoruz; bir maşrapa dolusu sadece. Harika değil mi. Bunu bilen insan büyüklenmez herhalde hiç bir zaman; Senin ile maşrapanın boyutları arasında bir kendini bilmekle sayladığın fark var. Başka yok.
Son bir alıntı Picasso’dan, “sanat hakikat değildir, hakikati bulmamıza yaraya yalandır.” Sinema nedir. Bilmem. Yalan mıdır? Yalandır abi! Ama bu yalanın hakikat olmadığını kim söyleyebilir. picasso. söylesin. bizce sanat Hakka yapılan hakiki bir yolculuktur. o kadar...
bunu da yazdıydım bi zaman...
*
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
adaletli olun!